Hayatta en zor yolculuklardan biri, insanın kendi içine yaptığı yolculuktur. Haritalarla çizilmemiş, tabelasız ve çoğu zaman sessiz bir yürüyüştür bu. “Kendini bulmak” klişe bir söylem gibi görünse de, aslında modern çağın en büyük içsel krizlerinden birini temsil eder: Kimim ben?
Ama asıl paradoks burada başlar. Çünkü kendini bulmak için önce kendinden kurtulman gerekir.
Ben Sandığın Her Şeyin İnşası
İnsan doğduğu andan itibaren bir kimlik inşasına başlar. Aile, toplum, eğitim sistemi, medya… Hepsi bize kim olduğumuzu söyler. “Sen çalışkan bir çocuksun.” “Sen sessizsin.” “Sen lider ruhlusun.” Ve biz bu etiketleri taşırken, zamanla onlara inanmaya başlarız. Kim olduğumuzu değil, kim olmamız gerektiğini öğreniriz. Ve her öğrendiğimiz "ben" tanımı, aslında bize dışarıdan giydirilen birer kıyafettir.
Bu kıyafetleri üzerimizde taşımaya öylesine alışırız ki, hangisi gerçek, hangisi takma ayırt edemez hale geliriz. Sonra bir gün aynaya bakarız ve tanıyamayız kendimizi. İçimizde bir şey eksiktir ama ne olduğunu bile bilmeyiz. İşte o an, yolculuk başlar.
Kurtulmak, Yok Olmak Değildir
Kendinden kurtulmak, kendini yok etmek değildir. Tam aksine, o sahte "ben" katmanlarını soymaya başlamaktır. Kalıplardan, beklentilerden, öğretilmiş korkulardan sıyrılmaktır. Cesaret ister. Çünkü bu süreçte ne olacağımızı bilmeyiz. Belirsizliğe yürümek kolay değildir. Ama her soyulan katman, seni içindeki o saf, öz benliğe bir adım daha yaklaştırır.
Yalnızlık, bu yolculuğun doğal bir parçasıdır. Çünkü sahte “ben”i besleyen çevre, sen onun dışına çıkmaya başladığında seni anlamamaya başlar. “Sen değiştin” derler. Ve haklıdırlar. Değişiyorsundur. Ama bu değişim, aslında dönüşümdür. Sahte olandan gerçek olana, kabuktan öze geçiştir.
Sessizlikte Yükselen Ses
Kendinden kurtulma sürecinde sessizlik çok önemlidir. Çünkü dış dünyanın gürültüsü, iç sesimizi bastırır. Sosyal medyanın, haberlerin, günlük koşturmaların arasında içimizdeki o derin sesi duymak neredeyse imkânsız hale gelir. O yüzden, bu yolculuk bir duruşla başlar. Dışarının sesini kısmakla. Belki bir dağın yamacında, belki bir kitabın satırlarında, belki bir günlüğün boş sayfasında. Sessizliğin içinde, zamanla bir ses yükselmeye başlar: senin gerçek sesin.
Her Buluşma Bir Vedayı Gerektirir
Kendini bulmak, bazı “sen”lere veda etmeyi gerektirir. Artık seni tanımlamayan, sana hizmet etmeyen düşünceleri, ilişkileri, alışkanlıkları geride bırakmak gerekir. Bu da kolay değildir. Çünkü insan alıştığı zincirlere bile bağlanır. Ama unutma, bazı şeyler bittiğinde, sen başlarsın.
Zihin buna direnir. Çünkü ego, varlığını geçmişten ve gelecekten alır. Geçmişteki tanımlar, gelecek korkuları… Şimdiki an ise boşluktur. Ve işte asıl "sen", sadece o boşlukta ortaya çıkar. Geçmişin gölgelerinden, geleceğin hayaletlerinden sıyrıldığında…
Bir Hatırlayış
Kendini bulmak, aslında yeni bir şey öğrenmek değil, unuttuğunu hatırlamaktır. Sen zaten sendin. Sadece unutmuştun. Tozlanmış aynanı silmek gibi. Altında hep sen vardın.
O yüzden, eğer bugün bir şeyden başlaman gerekiyorsa, bu belki de kendinden kurtulmaya niyet etmek olmalı. Sana ait olmayan düşünceleri, kalıpları, korkuları bir bir bırakmak… Ve sonra aynaya bakmak. Bu defa gerçekten.
Belki de kendini bulmak, en sonunda "artık hiçbir şey olmak istemiyorum" dediğin yerde başlar. Çünkü o noktada, nihayet kim olduğunu hatırlarsın.