Zaman zaman hepimizin hayatında “dur” deme ihtiyacı olur. Kalabalığın içinde boğulurken, geçmişin yüklerini sırtımızda taşırken, geleceğin belirsizlikleriyle savaşırken… O an gelir; ruh yorulur, zihin bulanır. İşte tam da o anda fısıldar içimizden bir ses: “Her şeyi geride bırak.”

Bu cümle bir kaçış değil, bir özgürleşme çağrısıdır. Geride bırakmak demek, unutmak değil; olanı olduğu gibi kabul edip, artık onun seni şekillendirmesine izin vermemektir. Hayatın acıtan yanlarını, kırgınlıkları, pişmanlıkları, hatta başarıları bile bir yük haline gelmeden ardımızda bırakabilmektir.

Zihni berraklaştırmak, bir gölü temizlemek gibidir. Önce bulanıklıkla yüzleşirsin; ne varsa çıkar ortaya. Sonra tek tek temizlersin; gereksiz düşünceler, bitmemiş hesaplar, kırık dökük anılar… Berrak bir zihin, sadece boş bir zihin değildir; sadeleşmiş, durulmuş, dinginleşmiş bir zihindir. Ve bu berraklık, geleceğe atılacak her adımı daha sağlam, daha bilinçli kılar.

Birçok insan, geçmişin zincirleriyle yaşamaya devam eder. O zincirler bazen çocukluk travmalarıdır, bazen kırık bir aşk, bazen de başaramadığımız hayaller. Oysa onları sırtımızda taşımak, ilerlememizi değil, yerimizde saymamızı sağlar. Bırakmak cesaret ister. Ama en çok da kendine şefkat duymayı gerektirir.