Alışıldık ya da olması gereken hal ve tutumlar vardır. Sabahleyin kahvaltı yapmak gibi, gece uyumak gibi, sağlıklı yaşamak için gerekenleri yapmaya çalışmak gibi…

Elde olan olmayan ya da olamayan, yapılan ya da yapılamayan vb. bir kenara bırakalım…

Ülkeler ve toplumların yaşamlarında da vardır olması gerekenler, olanlar. Sevindiklerimiz ya da üzüldüklerimiz ve hatta çok üzüldüklerimiz, içimizin kan ağladığı gibi…

Refleks davranışları vardır insanların. Düşünmeden ya da istemeden yaptıkları, sonradan şaşırdıkları ya da kabul ettikleri…

Ülkelerin kaderleri rastlantısal olmaz-olamaz. Eğitim, kültür, ekonomik biçim, tarihleri ve gelecek ülküleri stratejik planlarla belirlenmiş olan milletlerin ülkeleri de o denli koruma altında olur-olmalıdır!

Şiirlerde nakaratlar olur ya da şarkılarda… Haz veren ya da hüzünlendiren. Mutlaka birer anlamları olan. Hüznün sonunda çıkış yolu aratan ya da sevinçleri paylaşarak çoğaltan gibi…

Çok mu uzadı?

İçim yanıyor, içimiz yanıyor, ülkemiz yanıyor, topraklarımız verimsizleştiriliyor… Kader desen olamaz! Refleks desen hiç olmamalı ve olamaz! Peki nedir o zaman?

Sanki ağaçlar bir yılda büyüyor, ürün veriyor, dal-budak salıyor. Sanki yeşillikler bir gecede boy veriyor, gündüz de işini tamamlıyor, insanlara çim oluyor, halı oluyor… Sanki ormanlar birkaç ayda çığ gibi büyüyor ve yer arıyor… Ormanlarımız her yaz yanıyor, yakılıyor…

Videosunu izledim. Elinde çakmak yangın çıkarıyor orman bölgesindeki adam. (!)

Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, yangınların çoğu İNSAN (!) eliyle çıkmaktadır.

Düşüncesizlik mi?

Bilgisizlik mi?

Eğitimsizlik mi?

Ahlaki çöküş mü?

Psikolojik dengesizlik mi?

Tamam, rüzgârın etkisi büyütüyor, söndürmeyi zorlaştırıyor. Peki yangın niye çıkıyor? Çıkarılıyor?

Vatan hainliğinin ayrı bir projesi bu!

Yazık! Geleceğimize, çocuklarımıza, torunlarımıza.

Toprak altında rahat uyumak da olmaz-olmamalı bu hainler için!

Ağlamak, sızlanmak, şikâyet etmek, isyan etmek Boş Boş Boş!

Ne yapmalı?

Önce ülkeyi sevmeyi ve milleti. Sonra üretmeyi seçmeli. Sevinci paylaşmalı ve çoğaltmalı.

Yönetenleri uyarmalı. Görev almalı. El değil eller, taş değil kayaların altına sokulmalı…

Samimi sahiplenme böyle olur elbette…

Ciğerlerimiz yanıyorsa bir daha yakmayalım…

**

Ciğerlerimiz başka türlü de yanıyor her temmuz başlangıcında. Cumhuriyeti sahiplenen güzel insanlarımızın yakıldığı, katledildiği günde, ciğerlerimiz bir kez daha yanıyor.

2/Temmuz/1993 Sivas Madımak otelinde yakılarak öldürülen otuz üç Cumhuriyetçi yürek ve iki otel görevlisi bizlerle yaşamaya devam edecekler ve Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatma görevimizi anımsatacaklar…

Sahipleniyoruz!

Anıları mücadelemizin her anında bize güç verecektir, veriyor.