“Milli birlik ve dayanışma komisyonu” kuruldu. Partilerin Türkiye büyük Millet Meclisi’ndeki milletvekili sayılarına göre olmak üzere. Farklı isimlerle seslendirenler var ise de özü bu.

Bu komisyon niye kuruldu?

Kırk yıldır kırk bin cana mal olan, kolunu, bacağını kaybeden ya da gözünün birini eline alarak (Takma göz) yapılan fedakârlığı anlatan, ülkeyi parçalamayı hedefleyen (hoş vazgeçmiş değiller de) emperyalist güçlere karşı etnik ya da dinsel farklılıkları zenginlik sayan, Anayasamızda belirtildiği gibi Türk Milleti olarak yedi yüz seksen yedi bin kilometrekaredeki her bireyin sağlıklı, mutlu, tarihinden güç alan ve geleceğe cesaretle yürüyen toplum için BULUŞMA, BİRLEŞME, öncelikle yurtta huzuru yaratma amaçlı temsili bir yöneten kadrosu olmak…

Sayı, partilerin milletvekili sayılarıyla orantılı.

Partilerin kendi iradeleriyle gösterdikleri temsilciler.

Amaç, ilk an itibariyle BELLİ!

Hal böyle iken;

Efendim; Selahaddin Demirtaş serbest bırakılmalıymış.

Osman Kavala’nın suçu ne imiş?

Soruşturmalar sonlandırılmalıymış.

Yetmedi. DEM sözcülerinden Ayşegül Doğan seslendi; “Abdullah Öcalan gelsin, komisyonda konuşsun,” yetmeyince eklemeler geldi, “Hapishaneler derhâl boşaltılsın, (LGBT, gericilik, bölücülük vb suçlara bakılmaksızın) ”Aklımızla mı oynanıyor, birileri kendilerini çok akıllı mı sanıyor, nasıl olsa TBMM çatısı altında komisyon kuruldu hem amacından uzaklaştıralım ve hem de tüm isteklerimizi olur- olmaz fark etmez sıralayalım…” mı diye düşünülüyor?

Oylarımızla seçtiğimiz temsilcilerimiz amaç nedir, iş ne olmalı, zamanı iyi kullanalım vb. demezlerse vatandaş ne yapsın?

Kaldı ki, İsrail, Filistinlileri Gazze’de kuşatma altına almışken, Suriye’nin kuzeydoğusunda YPG silah bırakmam çığırtkanlığı yaparken, Zengezur koridoru bekçiliğine ABD soyunurken, Yunanistan ve İsrail Güney Kıbrıs Rum Kesiminde yığınak yaparken… biz hâlâ kişiler peşinde koşmakta ve ülke sorunlarına uzaklaşmak için adeta yol aramaktayız…

Üreticiye yol gösteren,

Ülke güvenliğine duyarlı, Sıklıkla sözü edilen ve aslında başlar sıkıştığında imdadına koşulan Atatürkçü Düşüncenin “Yurtta sulh Cihanda sulh,” ilkesini unutan,

Emperyalistlere bel bağlayarak “Kendimizi terkedilmiş gibi hissediyoruz,” yakarmalarında bulunan,

Adeta sokak ağzını yüceltmeye çalışan üslup ile hiçbir yere varılamayacağı gibi, çözümsüzlüğün ortasında kalakalırız, bilelim…

Uğraşımız halktan yana, halk için ve sonsuzluğa taşımaya yemin edip kurucu önderimize söz verdiğimiz gibi Cumhuriyetimize sahiplenmek olmalıdır…

Uğraş vereceksek eğer, somut koşullara uygun, bağımsızlıkçı karakterimizden yana ve geleceğe güzelliklerle yürüyen yapıyı tercih etmeliyiz-etmek zorundayız…

İyi uğraşlar olsun!