Ülke ve toplum olarak geçtiğimiz haftayı da yine, yoğun ve çalkantılı bir gündemle yaşadık. CHP’nin 38’inci Kurultay’ı için açılmış olan “Mutlak Butlan” davasına ilişkin tartışma ve haberler hafta boyunca aralıksız olarak sürdü. Yine aynı şekilde CHP’li Belediyelere yönelik olarak yürütülen operasyonlar ve tutuklama haberleri de gündemin üst sıralarında yer almaya ve gündemi meşgul etmeye devam etti. Tabii dış haberler söz konusu olduğunda hemen hemen üç yıldan beri aralıksız olarak devam etmekte olan Gazze’deki korkunç, acımasız ve zalim savaş ve bu savaşa ilişkin yıkım ve soykırım görüntüleri de her zaman olduğu gibi gündemin baş sıralarındaki yerini korudu. Büyük bir endişeyle izlemeye çalıştığımız bu haberlerden, İsrail’in son günlerde kara harekâtına başladığını ve tüm Gazze’yi işgal etme planını yürürlüğe koyduğunu büyük bir üzüntüyle izlemiş ve öğrenmiş olduk. Tabii hafta başında Mahkeme “Butlan” davası için erteleme kararı verdi. Ve bu haber üzerine toplum olarak yaşamakta olduğumuz çalkantı ve gerilim de birazcık durulur gibi oldu. Ve bizler de bu gelişme üzerine, elbette ki hepimiz için çok önemli olan ancak, gündemin yoğunluğu nedeniyle üzerinde durmaya ve nedenleri ve sonuçları ile birlikte analiz etmeye pek fırsat bulamadığımız bazı önemli konuları da konuşmak için iyi bir fırsat yakalamış olduk. Bu yeni tartışma konularımızın başında, elbette ki siyasal iktidar tarafından büyük bir gizlilik içinde hazırlanan ve 01 Ocak 2026 tarihi itibariyle yürürlüğe konulması beklenen “Yeni Vergi Paketi” yer alıyor. Tabii gizlilik içinde dedim ama, ne çare ki Maliye Bakanlığı’nın bütün çabalarına rağmen bu paket te bir şekilde kamuoyuna sızdı veya birileri tarafından sızdırıldı. Ve o saatten itibaren bu vergi paketi üzerinde çok yoğun ve çok yaygın tartışmalar yapılmaya ve paket üzerinde fırtınalar kopartılmaya başlandı. Bu arada bir de söz konusu vergi paketinden ayrı olarak 09 Eylül 2025 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile 30 büyükşehirde faaliyet gösteren ve basit usulde mükellef yapılarak vergilendirilen esnaf ve sanatkârların da 01 Ocak 2026 tarihi itibariyle basit usulde mükellefiyetlerine son verileceği ve bunların gerçek usulde mükellef yapılacakları açıklanmıştır. Tabii söz konusu olan “vergi” olunca, getirilen yeni vergi ve düzenlemelerin herkesi etkilemesi nedeniyle konunun çok değişik boyutlarıyla yaygın bir şekilde tartışmaya açılması husus da son derecede doğal karşılanmalıdır. Çünkü vergi, sadece vatandaşlık borcu olarak devlete ödenen bir meblağ değildir. Verginin başta hukuksal ve mali olmak üzere siyasal, sosyal, tarihsel, kültürel ve sosyolojik olarak sayabileceğimiz daha pek çok boyutu vardır. Hatta demokrasi düşüncesinin ortaya çıkmasının ve parlamenter demokratik siyasal sistemlerin kurulabilmesinin temelinde bile hep vergi ve vergi toplanması biçimlerine ilişkin verilmiş olan mücadeleler vardır. Bilindiği üzere; uygarlık tarihinde verilen demokrasi ve özgürlükler mücadelesinde ilk olarak İngiltere’de 15 Haziran 1215’te Kral Yurtsuz John’ a karşı kazanılan savaştan sonra, derebeylerin krala karşı birlikte cephe alarak imzalattıkları Büyük Özgürlük Fermanı’nda; “Kraliyet meclisi olan Magnum Concilium’un rıza ve muvafakatı olmaksızın vergi toplanamaz.” İlkesinin yer almasını sağlanmışlardır. Bu amaçlarla imzalanan Magna Carta’nın temel mantığı; “madem ki, kralın yaptığı tamamen keyfi, akıl dışı, ölçüsüz ve savurganca harcamaların parasını verdiğimiz vergilerle bizler ödüyoruz; o halde kral, bazı yönetsel kararlar alırken, bu kararların alınmasına katılmaya ve sonuçlarını denetlemeye bizlerin de hakkı vardır.” Prensip ve yaklaşımına dayanmaktadır. “Magna Carta Libertatum” yani Büyük özgürlük Fermanı ile ortaya çıkan “temsilsiz vergi olmayacağı” ilkesi zamanla çağdaş Anayasalardaki yerini alarak demokratik yönetimlerin gelişmesi sonucunu doğurmuştur. Ayrıca yine aynı mantık ve prensip, günümüzün modern vergilendirme sistemlerinde de beş aşağı beş yukarı yine aynı biçimiyle girmiş ve temel bir vergilendirme prensibi olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, Bizim Anayasamızın, vatandaşlarımızın vergi hakkını ve ödevini düzenleyen 73’üncü maddesinde; “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” Hükmüne yer verilmiştir. Vergilendirme söz konusu olduğunda Anayasamızın bu maddesi çok önemli ve anlamlıdır. Dikkat ederseniz Anayasa, verginin, vatandaşın gücüne göre hesap edilmesini emretmekte ve vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımını hüküm altına almaktadır. Ancak ne yazık ki, geçen zaman içerisinde artan kamu harcamalarını karşılamak amacıyla yeni yeni vergiler ihdas edilmiş ve vergi oranları ise sürekli olarak arttırılmıştır. Günümüzde gelir idaresi teknolojik olarak çok gelişmiş imkanlara kavuşmuş ancak, verginin tabana yayılması ihtiyacı ise bir türlü karşılanamamıştır. Ülkemizde vergi inceleme oranları ise çok düşük oranlarda kalmıştır. Bu nedenle vergi kayıp ve kaçakları oransal olarak her zaman çok yükselmiştir. Vergi, genellikle bir maliyeci deyimiyle ifade edecek olursak hep küsteki kazlardan yani, kayıt dışına çıkamayan mükelleflerden alınmaktadır. Bu durum büyük bir eşitsizliğe ve haksız rekabete neden olmaktadır. Yeni vergi paketleri denilince vatandaşlarımızın ve vergi mükelleflerinin aklına hep yeni vergiler ve mevcut vergilerinin oranlarının artması gelmektedir. Kamuoyuna sızmış olan vergi paketinde de aynı durum söz konusudur. Hele basit beyan usulünün kaldırılması çok büyük oranda düşük gelirli esnaf ve sanatkarların işlerini terk etmeleri sonucunu doğuracak bir uygulama izlenimini vermektedir. Bu esnaflarımız, gerçek usulde mükellefiyeti kaldırabilecek ekonomik kapasiteye sahip değillerdir. Vergi oranlarının son zamanlarda sıklıkla gördüğümüz gibi, sosyolojik unsur göz önünde bulundurulmadan sürekli olarak arttırılması vergi gelirlerinin artması sonucunu doğurmayacağı gibi aksine vergiden kaçınma ve vergi kaçırma eğilimlerinin artmasına neden olabilecektir. Son zamanlarda bazı sanayicilerin ve girişimcilerin yatırımlarını Mısır ve Romanya gibi dış ülkelere kaydırmalarının altında yatan en önemli gerekçelerden birisi de işte bu vergilerin yüksekliği olgusudur. Vergi oranlarını arttırmadan önce bir toplumda her şeyden önce sosyolojik unsurun vergi adaletinin yerleştirilmesi gerekir. Yani toplumda yaşayan herkesin verginin herkesten gücü oranında eşit, adaletli ve hakkaniyet ölçütlerine uygun bir şekilde toplandığına ve toplanan vergilerini ise tamamen kamu hizmetleri için yerli yerinde ve dosdoğru olarak harcandığına olan inancın yerleşmiş ve pekişmiş olması gerekir. Aksi takdirde o toplumda vergi kaçırma ve vergiden kaçınma davranışlarının yaygınlaşmasına hiçbir şekilde engel olunamaz. Ne yazık ki bizim ülkemizde Vergi Sisteminin artık bir takım palyatif çözümlerle ve günü kurtarmaya yönelik bazı paketler hazırlanması yol ve yöntemleriyle düzeltilmesi olanağı kalmamıştır. Pek çok konuda olduğu gibi vergi sistemi konusunda artık köklü reformlar yapma zamanı gelmiştir. Ve hatta bu zaman geçmek üzeredir.