Bayram sabahları, şehirlerin sesini yumuşatır. Sokaklar bir başka kokar; fırından yeni çıkmış sıcak pideyle, annelerin erkenden uyanıp hazırladığı kahvaltıların kokusu birbirine karışır. İnsan, her bayram sabahı biraz çocuk olur. Uykulu gözlerle ama içi kıpır kıpır bir heyecanla uyanır. Sanki zaman yavaşlar, dünya biraz daha nazik, insanlar biraz daha güler yüzlü olur.
Evlerde telaşlı bir sevinç yaşanır. Kahvaltı sofraları kurulur; kimi yerde zeytinli çörek, kimi yerde sıcak çorba. Baba erkenden tıraş olmuş, en temiz gömleğini giymiştir. Anne sessizce mutfağa koşar, çocuklar ise en yeni giysilerini giymek için sabırsızlanır. Bayramlıklar sadece bir kıyafet değil; umut, sevinç ve bir parça nostaljidir. Her bayram sabahı, geçmişe açılan bir pencere gibidir.
Kapı çalınır. Belki bir komşu, belki uzun zamandır görülmeyen bir akraba... Bir tabak içinde bayram çöreği, yanına belki birkaç tane şeker ya da ceviz. Bir tebessümle birlikte “Bayramınız mübarek olsun” cümlesi yankılanır.
Bayram sabahları aslında sadece bir günün başlangıcı değil, bir duygunun da yeniden doğuşudur. Kırgınlıkların unutulduğu, ellerin uzandığı, gözlerin buluştuğu bir anın adıdır. Kimimiz için yoksul bir sofrada bir lokma ekmek, kimimiz için kalabalık bir masada edilen dualardır bayram.
Ve Mersin sabahında da aynı sessizlik hüküm sürer bayram günü. Limanın denize düşen sabah ışığı, Toroslar’dan gelen serinlik, Akdeniz’in her sabah başka kokan meltemi... Bu şehirde bayram sabahı, umut gibi yavaşça yayılır her sokağa.
Bugün belki bir telefonu çalacak yaşlı bir annenin, belki kapısı çalınacak yalnız bir komşunun... Bayram, paylaşınca anlam kazanır.
Her bayram sabahı, bir hatırlatma gibidir: Hayat, küçük ama anlamlı anlardan ibarettir.