Hayat çoğu zaman bize dışarıdan bir güç tarafından yönetiliyormuş gibi gelir. Kimi sabahlar uyandığımızda dünyanın üzerimize yıkıldığını hissederiz, bazen de hayat tüm güzelliğiyle bize gülümsüyor gibidir. Bu inişli çıkışlı duygu durumu, genellikle dış koşullara, başımıza gelen olaylara ya da diğer insanların bize davranış biçimlerine bağlanır. Oysa ki daha derin bir gerçekle yüzleşmek gerekir: Dünya, bizim kendimizi gördüğümüz bir aynadır. Ne kadar farkında olursak olalım, biz dünyayı kendi içsel hâlimizle şekillendiririz.
“Dünyada sevgide sevgisizlik de yok.” Bu cümle ilk duyulduğunda paradoksal gelebilir. Oysa burada ifade edilen hakikat çok daha derindir. Dış dünyada ne sevgi ne de sevgisizlik kendi başına var olabilir. Bunlar, bizim zihnimizden ve kalbimizden doğan yansımalardır. İnsan kalbi sevgiyse, dünya da sevgiyle parlar; kalp kırgınsa, dünya da kırılır. Bir başka deyişle, dünya bizim içsel iklimimizin bir yansımasıdır.
Gerçek Dışarıda Değil, İçeride Başlar
Bir gün bir kişi sabah uyanır, güneşli bir gün olmasına rağmen içi karanlıktır. Gördüğü her insan ona kaba, her durum ona zor gelir. Aynı gün bir başkası uyanır; dışarıda rüzgar vardır ama içinde huzur taşır, gördüğü her insan ona dostça, her an bir armağan gibi gelir. İki insan, aynı dünyada, farklı gerçeklikler yaşamaktadır. Sebep dünya değil, onların iç dünyasıdır.
İnsanın içi boşsa, dışarısı da anlamsızdır. İçinde şefkat olmayan, dışarıda sürekli zalimlik görür. Kendine sevgiyle bakamayan, başkalarının sevgisini hep sahte ya da yetersiz bulur. İşte bu yüzden “Dünya senin kendini gördüğün yerdir” demek, sadece şiirsel bir anlatım değil, aynı zamanda psikolojik ve ruhsal bir gerçektir.
Sevgiyi Ararken Kendi Gölgenle Yüzleşmek
İnsan sevgi ararken, çoğu zaman sevgisizlikten şikayet eder. “Kimse beni anlamıyor”, “Herkes bencil”, “Artık kimse sevmeyi bilmiyor” gibi cümleler, aslında insanın kendi içinde taşıdığı sevgisizliğin dışa yansımasından başka bir şey değildir. Sevgiyi dışarıda ararken, içerideki sevgisizliği fark etmek kolay değildir. Oysa ki gerçek dönüşüm, dışarıya değil içeriye bakmakla başlar.
Bu yüzden önce kendi içimizdeki sevgiyi bulmamız gerekir. Kendini sevmek, popüler kültürde sıkça dile getirildiği gibi yüzeysel bir “kendini şımartmak” değildir. Gerçek kendini sevme, kendinle yüzleşmeyi, eksik yanlarını kabul etmeyi, kendine dürüst olmayı ve en önemlisi, kendine şefkat göstermeyi içerir. Bu içsel sevgi, zamanla dışarıya da yansır. Sevgiyle bakan göz, sevgiyi görür; anlayışla bakan yürek, anlayışı hisseder.
Dönüşüm Nerede Başlar?
Dünyayı değiştirmek isteyen insan sayısı çoktur, ama kendini değiştirmeye cesaret eden insan sayısı azdır. Oysa ki gerçek devrim, içsel devrimdir. Her birey kendi içindeki sevgisizliği tanıyıp, bununla yüzleşip, onu sevgiye dönüştürdüğünde dünya da daha yaşanabilir bir yer haline gelir. Çünkü dünya, insanların kolektif bilinciyle şekillenen bir aynadır.
İnsanlık tarihi boyunca en büyük öğretmenler —Buda, Mevlana, Yunus Emre, Gandhi— hep aynı mesajı vermiştir: Dışarıda gördüğün şeyin kaynağı içindedir. O hâlde dünya ne sevgi doludur ne de sevgisiz. Dünya, sadece sensin. Sen nasıl hissediyorsan, dünya da öyledir.
Son Söz: Kendi Gözlüğünü Seç
Belki de tüm mesele, gözlüğü hangi renkten taktığınla ilgilidir. Gözlüğün camı griyse, en parlak gün bile mat görünür. Ama camın berraksa, en fırtınalı günde bile gökyüzünün maviliğini fark edebilirsin. Dünya sana ne sunarsa sunsun, senin ona hangi gözle baktığın her şeyden önemlidir.
Unutma: Dünya ne sevgidir ne de sevgisizlik. Dünya, senin kalbinin yansımasıdır. Kendini ne kadar sevgiyle görebilirsen, dünya da sana o kadar sevgiyle karşılık verir.