İnsan, iç yolculuğunu tamamlamadan dış dünyanın karmaşasında yönünü bulamaz. Modern zamanlarda kendimizi sürekli dışarıda, başkalarında, hedeflerde ya da gündemin peşinden sürüklenen kalabalıklarda arıyoruz. Oysa asıl olan, özümüzde saklıdır. Çünkü öz, sessizliğin, duruluğun ve sadeliğin toprağında kök salan hakikat yeridir. Dünya ise gürültülüdür; çağıran çok, ama dinleyen azdır. Bu nedenle özümüz, kendimizi bulduğumuz zemindir; dünya ise çoğu zaman kendimizi unuttuğumuz bir sahnedir.
Kimiz Biz?
Bu soruya birçoğumuz hızlıca cevap veremeyiz. Çünkü kim olduğumuz sorusu, ne iş yaptığımız, hangi şehirde yaşadığımız, kaç yaşında olduğumuzla değil; neye inandığımız, ne uğruna sustuğumuz ya da neyin uğruna konuştuğumuzla ilgilidir. Özümüz, dış kimliklerimizin ötesinde bir benliği barındırır. Sessizlikte kendini gösteren bir öz bu. Belki bir sabahın en erken saatinde, herkes uykudayken ruhumuzla baş başa kaldığımız bir anda belirir. Ya da kalabalığın ortasında aniden gelen bir fark edişte.
İşte o anlarda içimizde bir şey uyanır. O şey, bizi çocukluğumuza götüren, hayatın ilk anlamını hatırlatan, ruhumuza "Sen buradasın" diyen bir sestir. Bu sesle karşılaşan insan, kendini ilk kez gerçekten duymaya başlar. Ve anlar ki, tüm bu koşturmaca, başarı hırsı, maddi tatminler aslında birer gürültü. O gürültünün altında saklı kalan şey ise, o sessiz ama köklü varlıktır: Özümüz.
Dünya Bizi Nasıl Unutturuyor?
Dünya dediğimiz sistem, insanı sürekli bir "daha"ya çağırıyor: Daha fazla kazan, daha çok görün, daha başarılı ol, daha genç kal, daha güzel yaşa. Bu çağrının içinde özümüz susuyor. Çünkü öz, dış seslerle değil, iç sessizlikle gelişir. Ancak zamanla bu çağrıya teslim oluyoruz. Sosyal medyada daha fazla beğeni almak için kendimizden uzaklaşıyor, başkalarının onayını almak adına kendi iç sesimizi bastırıyoruz. Bir nevi kendimizi terk ediyoruz.
Dünya bize unutturuyor ki; asıl başarı, kendini unutmadan yürüyebilmektir bu yolda. Asıl mutluluk, iç huzurla uyandığın sabahlarda gizlidir. Asıl güzellik, başkalarının seni nasıl gördüğünde değil, senin kendine nasıl baktığında yatar.
Öz'e Dönüş: Bir Yolculuk
Peki bu kadar karmaşanın içinde özümüze nasıl döneriz? Cevap basit ama zor: Yavaşlayarak. Çünkü hız, yüzeyselliği getirir. Yavaşlamak, derinleşmektir. Her sabah birkaç dakikayı sessizliğe ayırmak, ne hissettiğimizi sormak, iç sesimizi dinlemek... Bunlar küçük ama etkili adımlardır. Doğayla baş başa kalmak, bir deftere içimizi dökmek, kalabalıktan çekilmek... Bunların hepsi bir tür arınmadır.
Öze dönüş aynı zamanda cesaret işidir. Çünkü öz, bize her zaman hoşumuza gidecek şeyleri söylemez. Bazen eksikliklerimizi, bazen yüzleşmek istemediğimiz kırgınlıklarımızı getirir önümüze. Ama bu yüzleşmeler olmadan da gerçek bir benlik inşa edilemez.
Son Söz
Kendini unutan bir insan, ne kadar çok şeye sahip olursa olsun, eksik hisseder. Kendini bulan bir insan ise, sahip olmasa da huzurludur. Öz, bizim iç limanımızdır. Fırtınalardan sığınacağımız tek yer orasıdır. Dünya ise çoğu zaman bu limandan uzaklaştıran dalgadır. Ama unutmayalım: O liman hep oradadır, bekler. Yeter ki hatırlayalım ve yönümüzü tekrar oraya çevirelim.
Çünkü özümüz kendimizi bulduğumuz yerdir. Dünya ise çoğu zaman kendimizi unuttuğumuz zemin.