“En güçlü ilaç sabırdır,” diye okumuştum bir yerlerde. İnsan sağlığı için ve belki de insan psikolojisi için etkili olabilir. Denemekte yarar var… Peki ya toplumsal işleyişler, gelişmeler, değişimler, dönemler ve çağlar… bunlar için geçerli mi?
Ya sabır dilemek ya da gerçekleri değerlendirmek…
Bildiğimiz gibi insan yaşamı için on yıllar oldukça uzun ve değerlidir. Ancak toplumsal yaşamlar için yüzyıl bile kısacık olabilir.
“Daha dün gibi,” dediğimiz insanın büyümesi, iş sahibi olması, evlenmesi, çocuk sahibi olması bize olağanüstü gelebiliyor ancak toplumsal değişimleri ve gelişimleri oldukça yavaş bulabiliyoruz.
Yüzyıl önce cumhuriyeti ilan etmişiz. Devrimler yapmışız. İlkeler tespit etmişiz ve uygulamaya çalışmışız. Dünyanın gelişmiş ülkelerine fark atarak, kadınlara seçme ve seçilme hakları kazandırmışız, köklerimizle bir çağ kapatmış ve yeni bir çağ açmışız, (Fatih Sultan Mehmet) her ne kadar “Kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biriyiz,” şiarımız geçmişte kalmışsa da hâlâ aynı durumu yakalayabilecek bir yerde isek de tespit ve tedavide çok ama çok ağır davranmaktayız.
Vatanımıza sahip çıkmak da milletimizi bir ve beraber yaşatmak da geleceğe dik ve mücadeleci tutumla yürümek de her şeyden önce ÜRETMEK ile olur.
Topraklarımızı ekip biçmeliyiz. Verimli Anadolu topraklarından her türlü sebze-meyve- tahıl vb. adeta fışkırmaktadır. Fabrikalarımız tam kapasite çalıştıklarında (Kapattıklarımızı da düşünerek ve işe katarak) işsiz gencimiz kalmayacağı gibi gereksinim fazlalıklarını dış dünyaya satma ve kazanma hayal değil tam da gerçeğin kendisi olacaktır. Elektrik, doğal gaz, petrol ve ondan elde edilecek her türlü ürün hepimize yetecek kapasitededir.
Üç tarafımızın denizlerle çevrili olması ve ülkemizin her yanına adeta dağıtılmış akarsularımız ile “Kuraklık” nedir bilmeyecek konumdayız. Yerüstü barajları gibi yeraltı barajları da yapmalıyız.
“Köylülük” önemlidir ve gereklidir. Üretmek için şarttır. Her ne kadar gelişmelerden yararlanmak gerekiyorsa da işin özü tarlada, bağda, bahçede, üretmektir. “Köylü milletin efendisidir,” sözü anlamlıdır ve anlaşılmalıdır. Fabrika bacalarını tüttürmektir. Petrol yataklarını işler hale getirmektir.
Tam da ateş çemberinin ortasındayken, Irak, Suriye, Yunanistan, Ukrayna, İran gerçeklikleri hayal değildir. Emperyalist ABD, en çok İngiltere ve Fransa da yanlarında olmak üzere etnik ya da coğrafî anlamlarda ülkemize ve milletimize karşı saldırganlıklarını sürdürmektedirler. Tehdit altındayız. Parmak sallayanların parmaklarını kırmak için daha ne kadar sabredeceğiz? Kendimizi ifade etmemiz bu kadar zor mu? Aralıklarla yapılan açıklamalar yeterli midir? Karadeniz’de, Akdeniz’de, Fener Rum Patrikhanesinde, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde, Yunanistan’da sallanan parmaklara sabır mı çekeceğiz?
“Türkiye hepimizin evi,” diyen DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan kırk yıl sonra da olsa gerçekliği bu biçimde ifade edebiliyorsa, Öcalan, “Ulus devlette, birlikte yaşamaktan başka yol yok,” teşhisiyle mektup yazabiliyorsa yapılacak tek şeyin fiili durum yaratmak olduğudur.
“Türk de biziz, Kürt de biziz, hepimiz Türk Milletiyiz” sloganının gerçekliğiyle davranalım.
Sabrın sonuna geldik. İç cephede birlik ve dış dünyada huzur yaratmanın zamanı gelmiştir. Geçmeden gereğini yapalım.