Mayıs ayı geldiğinde Türkiye’deki eğitim çalışanları kendilerini bir tür sendikal seferberliğin ortasında bulurlar. Çünkü bu ay, yetkili sendikaların belirlendiği, üye sayılarının kayıt altına alındığı dönemdir. Ancak bu süreç, ne yazık ki çoğu zaman eğitim çalışanlarının hakları, çalışma koşulları ya da mesleki itibarı üzerinden değil; “kim daha çok üyesi var” hesabıyla şekillenmektedir.

Bazı öğretmen sendikaları için üyeler, sadece listelere yazılan sayılardan ibarettir. Eğitimcilerin sesi duyulmaz, beklentisi önemsenmez; önemli olan sendikaların üye sayısını artırarak yetki kazanmak ve görünür olmasıdır. Bu durum, sendikaların asıl varlık nedeni olan dayanışma ve temsil misyonunu gölgede bırakır. Özellikle okullarda gözlemlenen baskıcı yaklaşımlar, 'üye ol, sayıya ihtiyacımız var' tarzı dayatmalar, eğitim ortamını demokratik değil, tahakkümcü bir zemine çekmektedir.

Mayıs ayı yaklaştığında bazı okul yöneticilerinin, öğretmenler üzerinde dolaylı baskı kurarak belirli sendikalara yönlendirme yaptığı; hatta kimi zaman yöneticilerin de bu sendikalarda aktif görev üstlendiği görülmektedir. “Üyeliğini bu ay alalım, aksi takdirde arkanda duramayız” gibi söylemler, öğretmenin özgür sendika tercihine gölge düşürmektedir. Oysa bir sendikanın gücü, üyelerinin sayısından çok, onların ne kadar sahiplendiği, sürece ne ölçüde katıldığıyla ölçülür.

Eğitim sendikalarının önemli bir kısmı, toplu sözleşme dönemlerinde üyelerine yönelik kazanım vurgulu mesajlar paylaşsa da yılın büyük bölümünde sahada görünmezler. Okulların sorunları, eğitim politikalarının eksiklikleri ya da meslektaşların yaşadığı mobbing, liyakatsizlik ve angarya gibi sorunlar genellikle gündem dışı kalır. Oysa gerçek temsiliyet, yalnızca yetki belgesinde değil, sınıfın, koridorun ve öğretmenler odasının sesini duyurmada kendini gösterir.

Sendikaların temel işlevlerinden biri, üyelerinin hak arayışlarında yanlarında olmak, onları yalnız bırakmamaktır. Ne var ki son yıllarda bazı öğretmen sendikalarının, üyeleri hukuki bir mücadeleye giriştiğinde danışmanlık veya dava süreci için ayrıca ücret talep ettiği görülmektedir. Bu durum, sendikayı bir dayanışma kurumu olmaktan çıkarıp bir hizmet satıcısına dönüştürmektedir. Özellikle tayin, mobbing, görevlendirme iptali ya da haksız disiplin cezası gibi konularda üyeler, hem mağduriyet yaşamakta hem de sendikalarından bekledikleri desteği alamamaktadır. Aidat ödeyen bir üyenin, hakkını ararken ek bir mali yükle karşılaşması, sendikal güveni sarsmakta ve üyelik bilincini zayıflatmaktadır.

Sendikaların siyasetle iç içe geçmesi, özellikle eğitim alanında temsil sorunlarını derinleştirmektedir. Hükümete yakın duran ya da doğrudan siyasetin arka bahçesi olan sendikalar, çoğu zaman üyelerinin hakkını savunma konusunda yeterince etkili olamamaktadır. Çünkü eleştiri mekanizmasını kullanmaları gerektiğinde, siyasi bağlantıları nedeniyle sessiz kalmakta ya da tepkisiz bir tutum sergilemektedirler. Eğitim çalışanları için sendika, politik aidiyet değil; hak arayışı, mesleki savunma ve emek temelli bir birliktelik olmalıdır.

Yetersiz sayılarda öğretmen atamaları nedeniyle genç meslektaşlarımız işsizlikle boğuşurken, bu konu çoğu büyük sendikanın gündeminde yeterince yer bulamamaktadır. Proje okullarında liyakatsiz ve torpilli atamalar yaygınlaşmışken, bu adaletsizlik karşısında ses çıkarılması gerekirken birçok sendika sessiz kalmakta ya da durumu görmezden gelmektedir. Daha da vahimi, öğretmenlere yönelik artan şiddet vakalarında bazı sendikalar yalnızca basit açıklamalarla yetinmekte, kalıcı çözüm taleplerinde bulunmaktan kaçınmaktadır.

Üye sayısı yüksek olan bazı sendikalarda, üst düzey yöneticilerin yüksek maaşlarla ve lüks yaşam tarzlarıyla öne çıkması, sendikacılığın temel ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Bir öğretmenin ortalama 50 bin TL maaş aldığı bir ortamda, sendika yöneticilerinin 500 bin TL’lere varan gelirlerle yaşam sürmesi, emek mücadelesini temsil eden yapılar açısından ciddi bir çelişkidir.

Öğretmenler sendikalarını arkalarında destek veren bir güç olarak görmek istiyor. Öğretmenlerin bu konudaki önerilerine kulak kabartılmalıdır. Bunlardan bazıları:

• Sendikal şeffaflık için yıllık faaliyet ve mali raporların kamuoyuna açık hale getirilmesi zorunlu hale getirilmelidir.

• Üyelerin karar alma süreçlerine aktif katılımını sağlayacak mekanizmalar oluşturulmalıdır.

• Sendika yöneticilerinin maaşları öğretmen maaşlarıyla orantılı bir tavan sınırı ile düzenlenmelidir.

• Sendikalar, üyelerine adli destek kapsamında tüm hukuki danışmanlık ve dava süreçlerinde ücretsiz destek sunmalıdır.

• Sendikal faaliyetler, siyasi taraftarlıktan uzak, emek odaklı ve bağımsız bir çizgide yürütülmelidir.

• Sendikalar, eğitim politikalarındaki adaletsizliklere karşı daha görünür, kararlı ve organize tepkiler göstermelidir.

Son olarak:

Öğretmenleri sayı olarak niteleyenlere ithafen:

Dünyanın her tarafında öğretmenler insan toplumunun en fedakâr ve saygı değer unsurlarıdır. (M.K.ATATÜRK)