Siyaset bilimi disiplini ile psikoloji disiplini arasındaki ilişkinin ne olduğuna, bu iki disiplin arasındaki farklılık ve örtüşme noktalarının disiplinlerin içinden nasıl kurulduğuna bakalım. İkinci ve daha eleştirel bir bakışla, bu disipliner ayrımların kendisini sorgulayarak, birey, toplum ve siyaset arasındaki ilişkilere dair daha tarihsel ve bütünsel bir açıklama çabası önerilebilir. Her iki disiplinin farklı nesneleri olduğunu varsayan ve bu çerçevede iki disiplinin örtüşme alanına dair belirli konular saptayan 'enter-disipliner' bir alan olarak siyaset psikolojisinin ortaya çıkışı yeni sayılır. Siyaset psikolojisi disiplini bu adla ancak 1970'lerde örgütlenmeye başlamıştır. O dönemden bugüne bu disiplin, lisans ve yüksek lisans derslerinin açılması, Uluslararası Siyaset Psikolojisi Derneği'nin kurulması (1978), Uluslararası Siyaset Psikolojisi dergisinin çıkarılması (1980) ve siyaset psikolojisi derlemelerinin yayınlanmasıyla hızla gelişen bir uzmanlık alanı olarak belirdi. Bu yeni disiplin, siyaset bilimi içinde özellikle siyasi davranış dalı ile psikoloji içinde kişilik, sosyal psikoloji ve bilişsel psikoloji alanlarının etkileşimi çerçevesinde şekillenmekte ve psikolojiden çok, siyaset biliminin bir alt dalı olarak gelişmektedir. Bu disiplinin ortaya çıkışı ve evrimi hem dönemin yaygın kuramsal ve yöntemsel paradigmalarından hem de siyasi durumun ortaya koyduğu özgül sorunlardan etkilenmiştir. Bu bağlamda özellikle, Amerikan kaynaklı bir disiplin olarak siyaset psikolojisinin dönemin Amerikan siyasetinden ve uluslararası olaylardan etkilendiğini saptamak gerekir. Öyle ki, terör, uluslararası çatışma, etnik çatışma, İslami köktendincilik gibi konular disiplinin her zaman temel ilgi alanları olarak ortaya çıkmışlardır.
Siyaset psikolojisi disiplininin tarihinde temel olarak üç evreye işaret edilebilir. 1920'lerden 1960'lara kadarki ilk dönem aslında disiplinin tarih-öncesi olarak görülür. Bu dönemde siyaset psikolojisi diye ayrı bir disiplin henüz mevcut olmasa da sonradan bu disiplinin temel ilgi konularından birisi haline gelen kişilik, kültür ve siyaset konularında temel eserler verilmiştir. Bu dönemin temel konusu, hem liderler (tekil bireyler) hem de kitleler düzeyinde siyasal kişilik sorusudur. Sigmund Freud'un (1856-1939) Leonardo da Vinci'nin kişiliği üzerine yaptığı çalışmayla başlatılan psiko-biyografi geleneği, önemli siyasi liderlerin analiziyle devam ettirilmiştir. Burada, hem siyasi liderlerin kişiliklerinin ne olduğu, lider olmanın ne demek olduğu, hangi kişilerin lider olmaya yatkın olduğu gibi sorular, hem de lider insanların bu kişilik özelliklerinin siyasi olaylara ve gelişmelere olan etkisi sorusu dikkate alınmıştır. Benzer şekilde, kitleler ve kitle davranışı sorusu da gündeme girmiştir. Özellikle Dünya Savaşları ve faşizm olgusundan beslenen bu merak, genel olarak belirli siyasi tutumlar (özellikle otoriterlik) ile belirli kişilik özellikleri arasındaki bağlantıların araştırılmasına zemin sağlamıştır. Bu dönemde psikanaliz temel yöntem olarak öne çıkmakla birlikte, saha araştırmaları da kullanılmıştır. Liderler ve kitleler sorunu günümüzde eskisi kadar merkezî olmasa da, kişilik ve siyaset konusu başkaca temalar üzerinden siyaset psikolojisinin temel ilgi alanlarından birisi olmaya devam etmektedir. Siyaset disiplininin ikinci evresinde, yani disiplinin artık bu adla örgütlenmeye başladığı dönemde, ilk dönemden oldukça farklı kuramsal ve yöntemsel yaklaşımlar ve farklı siyasi sorunlar öne çıkmıştır. Bu döneme kamuoyu, siyasi tutum ve seçmen davranışı araştırmaları damgasını vurmuştur.
Davranışsalcı yaklaşımın hakim olduğu bu dönemde, çok geniş çaplı anketlere dayalı saha araştırmaları ve katılımcı gözlem teknikleri kullanılmıştır. Kamuoyu araştırmaları, seçmen davranışı, siyasi katılım, siyasi toplumsallaşma ve kitle iletişimi gibi konular o dönemden itibaren disiplinin klasik konuları olarak öne çıkmaktadırlar. Bu geniş çerçevede ele alınan sorular çok ve çeşitlidir. Temel sorular olarak şunlar sıralanabilir: Parti aidiyetlerinin nasıl biçimlendiği; seçmen davranışı üzerinde ekonomik, ideolojik-siyasi ve psikolojik-kişisel değişkenlerin rolü ve önemi; bilişsel olarak tutumların nasıl geliştiği, bilişsel tutumlar ile duygular arasındaki ilişki; ırk ve cinsiyetin siyasi tutum ve seçmen davranışı üzerindeki etkisi; siyasi katılımın farklı biçimleri ve dereceleri; oy verme ile yurttaşlık bilinci arasındaki ilişki; siyasi toplumsallaşmanın niteliği; çocukluğun, ailenin, okulun, akran çevresinin, kitle iletişim araçlarının, siyasi olay ve deneyimlerin siyasi tutumlar üzerindeki etkisi; toplumsallaşma ile partizan tavırlar arasındaki ilişki; kitle iletişiminin bilişsel, duygusal etkileri.