Bilimin, sahte bilimden ayrımı hem teorik hem de pratik nedenlerle yapılabilir. Teorik açıdan ele aldığımızda, ayrım meselesi, tıpkı yanlışların araştırılmasının gayri resmi mantık ve rasyonel argümantasyon çalışmalarına katkıda bulunduğu gibi bilim felsefesine katkıda bulunan aydınlatıcı bir bakış açısıdır. Pratik açıdan ele aldığımızda ise, bu ayrım, hem özel hem de kamusal hayatta karar verebilme süreçleri için önemlidir.
Bilim, çeşitli pek çok alanda en güvenilir bilgi kaynağımız olduğundan, bilimsel bilgiyi benzerlerinden ya da taklitlerinden ayırt etmemiz gerekir. Günümüz toplumunda bilimin yüksek statüsü nedeniyle, çeşitli iddiaların, öğretilerin ve ürünlerin bilimsel statüsünü abartmaya yönelik girişimler, sınırlandırma meselesini birçok alanda baskı altına alacak kadar yaygındır. Dolayısıyla bilimsel olanın sınırlarını belirlemek; sağlık, eğitim, çevre politikaları, gazetecilik gibi pratik uygulamalardaki iddiaların değerlendirilmesinde ve/veya toplumu ve yaşamı ilgilendiren herhangi bir konudaki uzman görüşlerinin tutarlılığının belirlenmesinde oldukça önemlidir, hatta hayatidir.
'Sahte bilim' ya da 'sözde bilim' (İng. Pseudoscience) kelimesinin bilinen en eski kullanımı, tarihçi James Pettit Andrew'un simyadan 'fantastik sözdebilim' (Oxford English Dictionary) olarak bahsettiği 1796 yılına dayanmaktadır. Kelime, 1880'lerden beri sıkça kullanılmaktadır. Tarihi boyunca kelimenin açıkça iftira niteliğinde bir anlamı olmuştur. Aşağılayıcı bu çağrışım, 'sahte bilim' kelimesinin temel bir özelliği olduğundan, kavramın değerden bağımsız bir tanımını ayıklama girişimi anlamlı olmayacaktır. Çünkü esasen değer yüklü bir kavram, değer yüklü kavramlarla tanımlanmalıdır. Değer bileşeninin değerlendirilmesi tartışmalı olma eğiliminde olduğundan bu genellikle zordur.
İngilizce'de bilim anlamına gelen 'science' kelimesi, öncelikle doğa bilimleri ve bunlara benzediği düşünülen diğer araştırma alanları için kullanılır. Bu nedenle, politik ekonomi ve sosyoloji bilim olarak sayılırken, edebiyat ve tarih çalışmaları genellikle değildir. Buna karşın Almanca'da bilim anlamına gelen 'Wissenschaft', çok daha geniş bir anlama sahiptir ve sosyal bilimler de dahil olmak üzere tüm akademik uzmanlıkları içerir. Aslına bakılırsa, Almanca'daki tanımlama, bilim ve sahte bilim arasındaki çatışmada söz konusu olan sistematik bilgi türünü daha yeterli bir şekilde sınırlandırma avantajına sahiptir. Örneğin, Holokost inkarcıları ve diğer sahte tarihçiler tarafından sunulan yanlış tarih anlatıları, doğası gereği, yaratılışçılar ve homeopatlar tarafından sunulan doğa bilimlerinin yanlış beyanlarına çok benzerdir.
Öte yandan, doğa bilimler, sosyal bilimler ve beşeri bilimler giderek birbirine bağlı disiplinler haline gelmiştir. Örneğin, 20. yüzyılın ikinci yarısından bu yana, astrofizik, evrimsel biyoloji, biyokimya, ekoloji, kuantum kimyası, sinirbilim ve oyun teorisi gibi bütünleştirici disiplinler dramatik bir hızla gelişti ve daha önce bağlantısız olan disiplinleri birbirine bağlamaya başladı. Bu artan bağlantılar, aynı zamanda doğa bilimlerini ve sosyal bilimleri birbirine daha yakın bir şekilde birbirine bağlamıştır, örneğin tarihsel bilginin arkeolojik bulguların ileri bilimsel analizine gittikçe daha fazla dayandığından görülebilmektedir.
Bilim ve sahte bilim arasındaki çelişki en iyi bu genişletilmiş bilim anlayışıyla anlaşılır. Çatışmanın bir tarafında doğal ve sosyal bilimler ile beşeri bilimleri içeren bilgi disiplinleri topluluğunu buluyoruz. Öte tarafta ise, bilgi disiplinleri topluluğunda genel olarak kabul edilen sonuçlar ve yöntemlerle çelişen yaratılışçılık, astroloji, homeopati ve Holokost inkarcılığı gibi çok çeşitli hareketler ve doktrinler buluyoruz.
Bilimi ve bilim yapan insanı, içerisinde bulunduğu gerçeklikten kopararak ele almaya çalışmak; elbette ki nihayetinde de bilimin epistemolojisi ve felsefesine yönelik yanlış kavrayışların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Temel bilim eğitimi almış pek çok bireyde, dahası akademisyende bile bilimin doğasına ilişkin yanlış kavrayışlar görmek; acı ama sıradan bir hal almaya başladı. Haliyle de bilimin sınırlılıkları ve sınırları konusunda henüz doğru bir kavrayış geliştirmemiş bir toplumda; popüler bilim yayıncılığı iddiasındaki platformların veya akademik herhangi bir ünvana sahip bireylerin söylediği her iddia bilimselmiş algısıyla tüketiliyor. Bu dejenerasyon kısa vadede kişilerin kararlarının isabetsizliğine; uzun vadede de bir bütün olarak bilimin dejenerasyonuna yol açacaktır kuşkusuz.
Aslına bakarsanız, bilim, yöntemi ve felsefesi itibariyle böylesi bir çatışmada sahtebilim iddialarını, gülme hakkını kullanarak doğrudan bir muhatap olarak görmez. Ancak tehlikeli olan, bilimsel bilginin yayılmasında dezenformasyon yaratan ve bunu yaparken de bilimin kavramlarını kullanarak, toplumun, --yukarıda bahsettiğimiz-- pratik uygulamalara yönelik kavrayış ve güveninde sorunlar oluşturmasıdır. Bilimsel görünen kavramlarla süslenmiş bir iddia --özünde öyle olmasa da-- otomatik olarak karşı tarafın zihninde boşluklar yarattığı için ikna edici görünebilir. Ancak bazen bir şeyin bilimsel olup olmadığı ayrımını yapabilmek zorlayıcı olabilir. Bir sahtebilim iddiasının en çok gizlendiği kısım da burasıdır. Fakat oldukça basit bir kavrayışla, bir iddianın bilimsel olup olmadığını anlayabiliriz.