(Geçen haftadan devam) Cumhuriyet dönemindeki derli toplu ve çağdaş nitelikler taşıyan ilk Anayasamız 1924 Anayasasıdır. O da denge ve denetim mekanizmalarının zayıf olması ve siyasal iktidara kontrol edilemeyecek kadar geniş yetkiler vermesi dolayısıyla ve mevcut Demokrat Parti iktidarının kontrolden çıkarak meşruiyetini kaybetmiş olması gerekçesiyle 27 Mayıs İhtilali’nden sonra yürürlükten kaldırılmıştır. Yerine, bir “Kurucu Meclis” tarafından hazırlanan ve yapılan bir referandum sonucunda kabul edilen 1961 Anayasası yürürlüğe konulmuştur. Bizim Anayasa ve Anayasacılık tarihimizdeki en demokratik, çoğulcu, özgürlükçü, güçler ayrılığı ilkesini benimseyen, denge ve denetim mekanizmaları sağlıklı, kendi içerisinde tutarlı ve sosyal adaletçi Anayasamız işte bu 1961 tarihli Anayasamızdır. Kimi Anayasa hukukçularımıza göre, Anayasa tekniği açısından bakıldığında dünyadaki en mükemmel Anayasalardan birisidir. Kabul edildikten sonra ülkemizdeki sağcı ve gerici güçlerin sürekli muhalefeti ile karşı karşıya kalmıştır. Ülkemizdeki çağdaş ve laik yaşama biçimini benimsemiş olan kesimler, başta Atatürk olmak üzere ülkemizdeki ilerici ve devrimci kadrolar tarafından kurulmuş olan Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı olanlar, aydınlanmacılar, özgürlükçü demokratlar, Kemalistler, halkçı aydınlar, sosyal adaletçi, kamucu devletçiler ve demokratik sosyalistler hep bu anayasanın hayata geçirilmesi mücadelesini vermişlerdir. 68 Kuşağının idol halk ozanlarından birisi olan Aşık İhsani’nin o yıllarda ünlü olan “Sen ey savcı Anayasa ilerde, Onu geri itmezsin itemez. Suçluları bırakıp ta suçsuzu zindanlarda tutamazsın tutamaz” deyişi; işte bu anayasa için söylenmiştir. Ancak bu Anayasamız da 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbe sonrasında yürürlükten kaldırılmıştır. Bunun yerine, Askeri Yönetim tarafından atanan üyelerden oluşturulan bir “Danışma Meclisi” tarafından yeni bir Anayasa hazırlanmıştır. Darbenin Lideri Kenan Evren tarafından 1961 Anayasası için söylenen “bu Anayasa bize bol geliyor” söylemine uyularak hak ve özgürlükler alanı iyice daraltılan bu Anayasa, “Hayır” demenin yasak olduğu, “Evet” oyu kullanmak için düzenlenen tek taraflı kampanyalar sonucunda yapılan bir referandumla kabul edilmiştir. Yaşadığımız süreçte bunun da çare olmadığı görülmüştür. 1982 Anayasası, Anayasal sorunları ortadan kaldıracağı yerde kendisi bir sorun ve ayak bağı haline gelmiştir. 1980’den sonra kurulan siyasi partilerin tamamına yakını, iktidara geldiklerinde bu Anayasayı kaldıracaklarını vaat etmelerine ve Anayasanın pek çok maddelerini değiştirmelerine rağmen 1982 Anayasası bugüne kadar hala yürürlükte kalmaya devam etmiştir. Dünyada ülkemiz kadar Anayasa eskiten ve değiştiren ikinci bir ülke yoktur. Anayasalar değiştirile değiştirile adeta vidalı yönetmeliğe dönüştürülmüştür. Ülkemizde, neden bu kadar sıklıkla Anayasa değiştirildiğinin iyice araştırılması ve bu konunun da sağlıklı bir çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Bugün geldiğimiz noktada, ülkemizin yeni bir Anayasaya ihtiyacı olduğu konusunda tüm partiler ve toplum kesimleri arasında geniş bir oydaşma sağlanmıştır. Yapılan tartışmalar bu Anayasa’nın nasıl yapılacağı noktası üzerinde yoğunlaşmaktadır. Anayasalar çok geniş bir toplumsal uzlaşmayla hazırlanmalıdır. Toplumsal ve siyasal istikrar açısından bu uzlaşmanın sağlanması bir gereklilik ve zorunluluktur. Bir siyasi partinin büyük bir çoğunlukla iktidarda olsa bile tek taraflı olarak hazırlayacağı Anayasalar, ülkemize huzur getiremez. Ülkemizin gerçekten de çağdaş, tam demokratik ve laik, çoğulcu, özgürlükçü, sosyal adaletçi, insan haklarına saygılı bir anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır. Ülkemizin ihtiyaçlarına gerçekten cevap verebilecek böylesi çağdaş bir Anayasa hazırlayabilmek için 1960’lı yıllarda olduğu gibi toplumun her kesiminden seçilecek temsilcilerden oluşan bir “Kurucu Meclis” oluşturulmalıdır. Yeni Anayasa tasarısını bu “Kurucu Meclis” hazırlamalıdır. Yeni hazırlanacak olan Anayasa üzerindeki meşruiyet tartışmalarının ortadan kaldırılabilmesi için öncelikle bu “Kurucu Meclis” sorununun çözülmesi gerekmektedir. Evet ülkemizin yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır. Ancak bu anayasa ilerici, çağdaş ve özgürlükçü bir anayasa mı olacaktır? Yoksa gerici, çağ dışı, otokratik ve totaliter bir anayasa mı olacaktır? Yine bu yeni anayasa ülkemizin gerçeklerine ve halkımızın ihtiyaç ve beklentilerine uygun mu olacaktır? Yoksa bir siyasal partinin ideolojisine ve gerçeklerden ve bilimsellik kopmuş, koyu bir mistisizm içerisindeki tutucu çevrelerin istemlerine göre mi şekillendirilecektir? İşte anayasa tartışmaları sırasında yanıtlanması gereken asıl önemli sorular bu sorulardır. Üzerinde durularak açıklığa kavuşturulması gereken yaşamsal derecede önemli asıl konular ise, işte Anayasanın lafzına ve ruhuna ilişkin bu temel konulardır.